3 Ocak 2016 Pazar

ATHENA'NIN DOĞUMU

Zeus, bilgelik ve kurnazlığın tanrıçası Metis’le evlenir. Fakat Metis’in doğurduğu çocukların babalarından daha güçlü olacaklarını söyleyen kehanet aklına gelince çok pişman olur. Sonunda Metis’i hamile olduğu halde yutar.
Bir gün Zeus her zamanki bir gününü yaşarken müthiş bir baş ağrısı başlar. ‘Majezik’ almak yerine Prometheus, Hephaestus, Hermes ve Ares’e dev bir balta ile kafatasını açmalarını söyler. Zeus’un kafasında açılan yarıktan tamamen silahlı ve kanatlı bir şekilde Athena fırlar.
Zeus Athena’yı kendi kendine doğurduğu için mükemmel olduğunu düşünür. Zeus’un hem kızkardeşi hem de eşi olan Hera, Zeus’un bu kendinibeğenmişliğine kızar. Ne var ki, Athena’nın annesi Metis’ten haberi yoktur. Zeus’tan daha üstün olduğunu göstermek için bütün gücünü toplar ve kendi kendine -baba olmadan- Hephaestus’u doğurur. Ancak Hephaestus topal olarak doğar ve tanrıların demirciliğini yapmakla görevlendirilir.

MYRRHA

Cyprus (Kıbrıs) kralı Cyniras, kızı Myrrha’nın Aphrodite’ten daha güzel olduğu söylentisini yayar. Bunu duyan tanrıça, zavallı kızı, babasına karşı bitmek bilmeyen bir şehvet ile cezalandırır.
Babasıyla sevişmek isteyen Myrrha, kılık değiştirip babasını kandırmış ve onunla on iki gece sevişmiş, son gecesinde gebe kalmış, o gece babası yanında yatan kadının kendi kızı olduğunu anlamış ve bu korkunç günahı temizlemek için kılıcıyla kızının üstüne yürüyüp onu öldürmek istemiş. Myrrha’ya acıyan tanrılar, onu babasının elinden kurtarmak için bir mersinağacına çevirmişler. On ay kadar sonra ağacın kabuğu çatlamış, gövdesinden dünya güzeli bir bebek çıkmış. Bütün bu olaylara sebep olan Aphrodite, bebeği, Persephone’un ilgilenmesi için Hades’e yollar. Bebek büyür ve bizim adını çok duyduğumuz Adonis olur. Daha sonra da Aphrodite onunla aşk yaşar.

CRONOS'UN AÇLIĞI

Cronus, kızkardeşi Rhea’yı eşi olarak seçip kraliçe yapar ve dünyayı beraber yönetirler. Ancak Cronus’un annesi Gaia ve babası Uranus’tan öğrendiği bir gelecek vardır ki, çocuklarından birisi aynı onun babasına yaptığı gibi Cronus’u tahttan indirecektir. Bu yüzden Cronus, çocukları olan Demeter, Hestia, Hera, Hades ve Poseidon’u doğar doğmaz yer.
Buraya kadar çok güzel.. Ta ki Rhea onun önünü kesene kadar. Rhea, Zeus’u doğurduktan sonra, babasına yemek olarak onun yerine kundakta kıyafetlere sarılmış bir kaya verir. Cronus bunu farketmez ve Zeus kurtulur ve Girit’te kutsal keçi Amaltheia tarafından büyütülür. Zeus büyüdükten sonra babasına gider ve bir anlatıya göre babasının karnını deşerek kardeşlerini kurtarır; başka bir anlatıya göre ise Metis’in kendisine verdiği iksiri babasına içirerek kardeşlerini kusmasını sağlar.
Daha sonra Zeus babasına ve onun önderliğindeki ‘Titan’lara karşı bir isyan başlatır ve onları yenerek sürgüne gönderir. Zeus kontrolü eline geçirdikten sonra kardeşleriyle evreni paylaşır.. Ne aile ama değil mi!?

URANÜS'ÜN TOPLARI

Cronus (Zaman) , ilk nesil Titan’ların lideri ve en gençleriydi. Cronus, Uranus (Gökyüzünün Babası) ve Gaia (Yeryüzünün Annesi)’nın oğluydu. Gaia, aynı zamanda Uranus’un de annesiydi, ki bu da Cronus’un neden dengesiz biri olduğunu açıklamaya yetiyor.
Egemenliği elinde bulundurmasına rağmen bir gün kaybetme korkusu ile yaşayan Uranus her türlü tehlikeyi ortadan kaldırmak için Gaia’dan olan tek gözlü Cyclops ve yüz elli Hecatonchires adlı her bir grup üçüzlerden oluşmak üzere toplam altı çocuğunu çok çirkin olduklarını bahane ederek yerin derinliklerine göndermiştir. Çocuklarının hasretiyle yanıp tutuşan Gaia diğer çocuklarının intikamını almak için Titan’ları doğurur ve bunlar tam 13 adettir. Gaia’nın amacı intikamdır fakat hiçbir Titan babalarına karşı gelmek istemez. Tabii ki Cronus dışında!
The-balls-of-Uranus-2
Cronus’ta da babasınınkine benzer bir egemenlik sevdası vardı, ki babasının gücünü zaten kıskanıyordu. Bunun farkında olan Gaia, taştan bir orak vererek Cronus’u babasına pusu kurmaya ikna eder. Annesinin verdiği orak ile babasının testislerini keser ve babası annesinden ayrılır (yani yeryüzü ve gökyüzü o gün ayrılır!). Cronus, babasının testislerini denize atar ve inanılır ki denizlerin köpüklerini bu testisler oluşturmuştur. O köpüklerden de tanrıça Venüs’ün çıktığına inanılır.

İCARUS

Efsaneye göre Daedalus ve oglu Icarus Girit krali Minos`un labirentlerinden olusan hapishanesinden kartallarin uçuslarini izleyerek kanat yapmayi kendi kendilerine gelistirirler. Kartal tüylerini bal mumuyla yapistirarak kendine ve ogluna kanat yapar. Ogluna orta seviyede bir uçus tavsiye eder. Çünkü alçak seviyede yapacaklari uçusta deniz suyunun etkisiyle nemleserek agirlasip hareket ettirilemeyecegini, yüksek seviyeli uçusta ise tüyleri bir arada tutan balmumunun günes isisiyla eriyebilecegini söyler. Girit adasindan Sicilya’ya dogru uçarlarken Icarus güneşin güzelliğinden adeta büyülenir ve yüksek irtifaya çikar .kanatlarindaki balmumunun erimesiyle denize düserek ölür. 
yunan mitolojsi ironilerle doludur ve bunlardan biride icarusun hikayesidir belkide. ne güzel söylemiş iron maiden abilerimiz: 
Fly as high as the sun..

NİOBE

Niobe Lidya kralı Tantalos'un kızı imiş. Babası gibi aşırı gururlu ve kibirli bir karakteri olan prenses , altı kız altı erkek olmak üzere on iki çocuk sahibi olmakla övünürmüş ( tabii o zamanlar enflasyon falan yok, insan sayısı da az, bolluk içinde her yer, çocuk okutma ev alma derdi yok). Tabii ki her anne çocukları ile övünür ancak Niobe çevresindeki diğer anneleri de kendinden aşağı görürmüş, onların çocuklarını kendi çocuklarından daha az sayıda ve çirkin diye küçümsermiş. Bu aşağılamadan Artemis ve Apollon'un annesi Leto da nasibini almış. Prenses Niobe « Benim on iki tane birbirinden akıllı ve birbirinden güzel çocuğum var. Benim ve soyumun geleceği garanti altında, birine bir şey olsa diğerleri varlığımızı sürdürür »diye düşünüyormuş. « Leto da kimmiş, onun sadece iki çocuğu var, onun dişiliği bu kadar diyormuş. Leto bu sözlere çok üzülünce , durumu çocuklarına söylemiş. Apollon ve Artemis de bu durum karşısında Niobe'nin tüm çocuklarını oklarıyla öldürmüşler. 

Niobe onların cansız vücutları başında o denli üzülüp ağlamış ki, gözlerinden kanlı yaşlar dökülmüş. Artık daha fazla ağlayamayan, adeta buz kesilen Niobe , Zeus'a bu acıdan kurtulmak için kendisini taşa çevirmesi için yalvarmış. Zeus da onu kayaya çevirmiş. Manisa ilimiz sınırlarında bu boynu eğik kadın şekilli kayayı görebilirsiniz, ister inanın ister inanmayın bu kayanın bir tarafı yılın hangi mevsimi, günün hangi saati olursa olsun nemlidir, adeta sessizce akan gözyasları gibi. 

PHİLEMON VE BAUCİS'İN ÖYKÜSÜ

Günlerden bir gün Zeus, oğlu Hermes ile kılık değiştirip, Olimpostan aşağı inerek, eski Frigya bölgesinde( Ege bölgemizin iç kısımları,Güney Marmara ile İç Anadolu Bölgemizin batısı arasında kalan eski yerleşim alanı) dolaşmaya çıkmışlar. Amaçları insanları sınamak, birbirlerine karşı yaklaşımlarını ve sahip oldukları zenginlikleri nasıl değerlendirdiklerini daha yakından görmekmiş. Bu iki yolcuya kimse gereken ilgiyi göstermemiş, güleryüzle davranmamış, misafir olarak kabul etmemiş, selam bile vermemişler. Sadece yaşlı Philemon ve karısı Baucis kıt kanaat geçinmelerine karşın onları evlerine davet ederek, dostça karşılamışlar. Kim olduklarını bilmeden, bu değerli misafirlerin önlerine sıcak çorbalarını getirmişler, sofralarını paylaşmışlar. İki misafir zengin komşularının soğuk ve umursamaz davranışlarına karşın, parasal açıdan yoksul, ancak sevgice varsıl bu iki güzel insanın içten ve şirin davranışları karşısında çok etkilenmişler. Zeus ve Hermes “ bizler ölümsüzlerdeniz, siz ölümlülerin arasına girerek sizleri sınavdan geçirmek istemiştik. Bu sınavı sadece siz kazandınız. Diğerleri ise bencillikleri, taşkalplilikleri ve saygısızlıkları nedeniyle bu sınavı kaybettiler. Tabii ki sapla samanı ayıracağız. Biz şimdi gidiyoruz , siz ikiniz de bizim ardımızdan gelin” demişler. İki yaşlı insan bu sözler karşısında şaşkına dönmelerine rağmen, bu iki yabancıyı izleyerek, düşe kalka dağ yolundan yukarıya çıkmaya başlamışlar. Bir parça soluklanmak için durdukları anda,büyük bir gürültü ile yerlerinden sıçramışlar. Sesin geldiği yöne baktıklarında daha önce evlerinin bulunduğu toprakların su altında kaldığını, evlerin yıkıldığını, insanların ne olduğunu anlayamadan boğulduğunu üzüntü içinde görmüşler. Bir süre sonra baraka şeklindeki kendi evlerinin, mükemmel bir yapı haline geldiğini görmüşler. Zeus bu yardımsever insanlara dileklerini sormuş. Onlar da doğup büyüdükleri topraklardan uzaklaşmak istemediklerini, bu kutsal yapının koruyuculuğundan başka bir şey istemediklerini ifade etmişler. Zeus da bu dileklerini kabul etmiş. Aradan geçen yıllar boyunca birbirine sevgi ile davranmaya devam eden bu iki insan doğal olarak daha da yaşlanmış. Philemon gençliklerinden bu yana yaşadıkları tatlı anılardan bahsederken, karısı Baucis’in yüzü, elleri ve tüm vücudunun değişerek, saçlarından yaprakların, parmaklarından dalların, ayaklarından da köklerin çıktığını görerek hayrete düşmüş. Aynı görüntüyü Baucis de sevgiyle bağlandığı kocası Philemon da görmüş. Birbirlerine gülümseyerek, veda etmişler aynı anda , birbirlerinden ayrı kalmadan tam bir ağaca dönüşmüşler. Baucis sıcak kış günlerinde içimizi ısıtan ıhlamura; Philemon ise gölgesinde sıcaktan korunduğumuz meşe ağacına dönüşmüş. Ve insanlara faydalı olmaya devam etmişler.